
Gluten enteropatisi olarak ta bilinen Çölyak hastalığı (Celiac disease, Celiac sprue, nontropical sprue) sindirilmiş gıdalardaki besin maddelerinin barsaklardan emiliminin bozulmasına yol açan bir hastalıktır. Çölyak hastalığı olan insanlar buğday, arpa, çavdar ve bir dereceye kadar da yulafta bulunan bir protein olan ‘gluten’ e karşı hassasiyet gösterirler. Glutenin esas olarak reaksiyon oluşturan maddesi gliadin dir. Bu kişiler gluten içeren gıdalarla beslendiklerinde ince barsakların iç yüzeyini örten hücrelerden oluşmuş olan ve mukoza diye adlandırılan kısımda meydana gelen immunolojik reaksiyonlar sonucunda bu bölgede bulunan emici hücrelerde harabiyet oluşur (İmmunolojik reaksiyon; Vücudun bağışıklık sistemi tarafından oluşturulan bir tür iltihabi reaksiyon). Oluşan bu hasarlanma sonrasında vücut için gerekli olan besin maddelerinin sindirimi ve emilimi bozulacağından, ishal ve zamanla barsaklardan emilemeyen maddelerin eksikliği başlar. Bu nedenle Çölyak hastalığı emilim bozukluğu ile giden barsak hastalıkları arasında sınıflandırılır. Çölyak hastalığı olan insanlar glutensiz diyetle beslendiklerinde barsaklarında oluşan harabiyet düzelir, ancak tekrar glutenli gıdaları tüketmeye başlamaları halinde hastalığın bulguları yeniden ortaya çıkar.
Çölyak hastalığı genetik bir hastalıktır, bu hastalığın oluşmasına yol açan bozuk genler aile içinde geçiş gösterebilir. Hastaların % 10 kadarında ailede çölyak hastalığı olan başka bireyler bulunur. Cerrahi girişimler, hamilelik, doğum yapma, bazı viral enfeksiyonlar ve şiddetli ruhi sıkıntılar hastalığın ortaya çıkmasına sebep olabilir. Zencilerde ve Asya kökenlilerde daha nadir görülür. Her yaşta ortaya çıkabilmesine rağmen 8-12 aylık çocuklarda ve 30-40 yaş aralığında daha sık görülmektedir.
Çölyak hastalığının gerçek sıklığı bilinmemektedir. Hastalığın giderek artan sıklıkta akla gelmesi ve teşhisde kullanılan testlerin yaygınlaşması hastalığın eskiye nazaran daha sık görülür olmasından sorumlu olabilir. Hastalık en sık olarak kuzey Avrupa ve Kuzey Amerika’da yaşayan insanlarda görülmektedir. Bu bölgelerde yaşayan her 100-150 kişiden birinde çölyak hastalığı bulunmaktadır. Ülkemizdeki görülme sıklığının 1/300 olduğu düşünülmektedir. Birinci derece akrabasında çölyak hastalığı olanlarda (%10) ve biri hasta olan eş yumurta ikizlerinin diğerinde (%75) hastalığın görülme sıklığının artmış olması çölyak hastalığının genetik öğesini güçlendirmektedir.
Çölyak hastalığının nedeni nedir?
Çölyak hastalığı olan insanların kanında anti-gliadin antikorlar dışında iki tür antikor daha bulur. Anti-gliadin antikorların aksine bu antikorlar kişinin kendi dokularına karşı oluşmuş antikorlardır. Bunlardan biri ince barsağın iç yüzeyini döşeyen emici hücrelerin (enterositler) yapısında bulunan bir maddeye karşı oluşan ‘anti-endomysial antikorlar’, diğeri de hücrede bulunan bir enzime karşı oluşmuş olan ‘anti-transglutaminaz antikorlar’ dır. Bu antikorların varlığı çölyak hastalığının oluşumunda otoimmunitenin rol oynadığını göstermektedir
(Otoimmunite: Vücuttaki bağışıklık sisteminin vücudun kendi yapısındaki oluşumları hasarlamaya, yok etmeye çalışması- bir tür kendini tanıma kusuru)
Çölyak hastalığının belirtileri nelerdir?
Çölyak hastalığı tedavi edilmediğinde ince barsaklardaki emilim bozukluğu nedeniyle zamanla vücutta vitamin, mineral ve diğer besin maddelerinin eksikliği ortaya çıkar. Bunlar arasında özellikle demir, folik asit ve B12 vitamini eksikliği sonucunda değişik şiddetlerde olabilen kansızlık (anemi) en sık görülen bulgulardan biridir. Bunun yanında D vitamini ve kalsiyum emiliminin bozulması sonucunda kalsiyum seviyesinde azalma, kemik erimeleri ve kırılmaları, A vitamini eksikliğine bağlı görme bozuklukları ve cilt problemleri, B vitamini türevlerinin eksikliğine bağlı denge bozukluğu ve his kusurları gibi sinir sistemine ait problemler, K vitamini eksikliğine bağlı pıhtılaşma bozuklukları ve kanamalar, sodyum, potasyum ve magnezyum gibi elektrolitlerin eksikliğine bağlı kas güçsüzlükleri ve protein (albumin ve diğer proteinler ) eksikliğine bağlı bacak ödemleri ve bağışıklık sisteminde zayıflama ortaya çıkabilecek diğer bulgulardır.
Çölyak hastalığında görülebilecek başka bir rahatsızlık da su çiçeğine benzer bir görünümü olan, daha çok sırtta, alt ve üst ekstremitelerde ve kalçalarda kaşıntılı, döküntülü ve su toplayan lezyonlarla ortaya çıkan ve dermatitis herpetiformis olarak adlandırılan bir cilt hastalığıdır. Ayrıca bazı romatizmal hastalıklar, tiroid bezi hastalıkları (Hashimato hastalığı) ve böbreküstü bezi hastalıkları (Addison hastalığı), psöriasis (sedef) gibi cilt hastalıkları, mikroskopik kolit gibi bağırsak hastalıkları çölyak hastalığı ile birlikte bulunabilir.
Çölyak hastalığı nasıl teşhis edilir?
Çölyak hastalığının teşhisinde mutlaka yapılması gereken bir diğer inceleme endoskop yardımı ile ince bağırsağın 40cm lik ilk kısmı olan duodenumdan doku örneği alınmasıdır. Bu işlem için yapılacak girişim normal gastroskopiden farklı değildir (Bkz. Endoskopi). Biyopsi olmazsa olmaz tanı yöntemidir ve serolojik testler tanı amacıyla biyopsinin yerini tutamaz. Endoskopi sırasında ince barsak mukozasındaki yapısal değişikliklerin görülmesi de mümkün olmaktadır. Alınan doku örneğinin özel yöntemlerle boyandıktan sonra mikroskop altında incelenerek bu hastalığa ait olabilecek bulguların görülmesi hem çölyak hastalığının kesin teşhisi hem de bu hastalıkla karışabilecek lenfoma gibi başka hastalıkların ayırımı için kesinlikle gereklidir. Çölyak hstalığında bağırsaktaki tutulum yama tarzında olabileceğinden bağırsağın farklı bölgelerinden olmak üzere en az dört biyopsi alınması tavsiye edilir.Dört veya daha fazla sayıda biyopsi alınması tanı koyulma şansını iki kat artırmaktadır. Serolojik testleri pozitif olduğu halde histopatolojik incelemede normal bulgular saptanan hastalarda daha çok sayıda ve daha distaldeki incebağırsak segmentlerinden (jejunum) biyopsi alınmalıdır. Endoskopi yaptırmak istemeyen hastalarda serum antikorlarının pozitifliği ve kapsül endoskopi tanıda yardımcı olabilir. Kapsül endoskopide duodenum mukozasında oluşan ve scalloping olarak adlandırılan ince granüler yapının görülmesi tanıda yardımcı olur.
Çölyak hastalığı nasıl tedavi edilmelidir?
Çölyak hastalığında tedavinin temelini sıkı bir glutensiz diyet uygulanması oluşturur. Bu amaçla gluten içeren tahıl ürünleri (buğday, arpa ve çavdar) kullanılarak yapılan gıda maddelerinin kesinlikle yenmemesi gerekir. Glutenle bulaşmamış yulaf tüketilebilir ancak genellikle içinde buğday parçacıkları bulunabileceğinden, en azından hastalığın erken dönemlerinde, yulaf da yenmemelidir. Yulaf eriyebilir fiber içerdiğinden kan şekerini düşürmesi ve insüline cevabı artırması nedeniyle tüketilmesi tavsiye edilen bir tahıl türüdür. Pirinç, mısır, patates ve soya unundan yapılmış ürünler yenebilir. Normal un yerine pirinç unu veya mısır unu ve bunlardan yapılan hamur işleri tercih edilmelidir. Mısır şurubu, sos vb. yapımında kıvam artırıcı olarak kullanılabilir. Bu hastalarda laktaz eksikliği (laktoz intoleransı) de olabildiğinden başlangıçta süt ve sütlü gıdaların alınmaması tavsiye edilmelidir.
Meyve, sebze, yumurta ve et ürünlerinin yenmesinde sakınca yoktur ancak sosların hazırlanmasında buğday unu kullanılmamalıdır. Alkollü içecekler ve meyva suları aşırıya kaçılmamak şartıyla içilebilir. Bira ve viski az miktarda tolere edilebilir ancak şikayetleri başlatıyorsa içilmemelidir. Gluten içermeyen bir diyetin uygulanması normal beslenmeye göre pahalı, güç ve sıkıcı olduğundan kesin teşhis konulmadan bu tür bir diyetin uygulanması tavsiye edilmemelidir.
Günümüzde çölyak hastaları için hazırlanmış çeşitli gıda ürünleri marketlerden kolaylıkla temin edilebilmektedir. Alınan gıdaların etiketleri dikkatle okunmalı ve gluten içeren bir gıda maddesi içerip içermediği araştırılmadan çölyak hastasına verilmemelidir. Piyasada satılmakta olan ve gluten içermediği sanılan birçok üründe (salata sosları, hazır pudingler vb.) gluten bulunabilmektedir. Sıkı diyet uygulayan bir çölyak hastasının günün birinde glutenle tekrar karşılaşması (gluten challenge) ciddi tablolara yol açabileceğinden bu durum özellikle önemlidir. Marketlerde satılan ve üzerinde glutensiz ibaresi bulunan gıda ürünlerindeki kabul edilebilir gluten miktarının 100ppm (1/4mg/kg) ın altında olması gerekir (ppm: parts per million). CAC a göre (Codex Alimentarius Comission of WHO) glutensiz ürünlerdeki gluten miktarının 20ppm in üzerinde olmaması gerekir, ki bu miktarda glutenin çölyak hastaları için güvenli olduğu kabul edilir. Bu seviye aynı zamanda FDA (Amerikan ilaç ve gıda denetim komitesi, food and drug administration) tarafından da güvenli kabul edilen seviyedir. Yapılan araştırmalar çölyak hastalığında günde 10mg dan az gluten alımının bağırsak mukozasında bir toksik etki oluşturmadığını göstermiştir (2 dilim ekmek >3g dan fazla gluten içerir). Günde 10-100mg gluten tüketiminin çölyak hastalarında güvenli olduğu kabul edilir.Günde 500mg ve üzerindeki miktarda gluten alımında bağırsak mukozasında hasarlanma oluşması kaçınılmazdır.
Glutensiz diyete başlanmasından günler sonra şikayetlerde azalma görülmeye başlar. Klinik iyileşme genellikle 3-6 ay içinde gerçekleşir. Şikayetlerin tamamen ortadan kalkmasına rağmen barsak mukozasının tamamiyle iyileşmesi bazen 2 yıl kadar uzun bir süre alabilir. Çölyak hastalığında ilaç tedavisi yoktur. Glutensiz diyete cevap vermeyen hastalarda kortikosteroid tedavisi denenebilir. Sıkı bir glutensiz diyet uygulayan hastalarda hastalık genelde iyi bir gidiş gösterir. Tedavi edilmeyen hastalarda barsaklardaki emilim bozukluğunun devam etmesine bağlı yukarıda anlatılan bulgular devam edecektir. Tedaviye cevap vermeyen vakalarda ince barsakların lenfoma gibi başka hastalıklarının araştırılması gerekir.
Çölyak hastalığında osteoporoz (kemik erimesi) ve fraktür (kırık) riski artmış olduğundan hastaların kalsiyum, magnezyum, D vitamini ve parathormon (PTH) seviyeleri düzenli aralıklarla takip edilmeli ve 2-3 yılda bir kemik yoğunluğu ölçümü yapılmalıdır. Oral kalsiyum alımı en az 1000mg/gün olmalı, D vitamini eksiği düzeltilmelidir. Hiposplenizm (dalak fonksiyonlarının azalması) nedeniyle çölyak hastalarında kapsüllü bakterilere bağlı enfeksiyon riski artmış olduğundan hastaların pnömokok, hemofilius ve meningokok lara karşı aşılanması önerilebilir. Çölyak hastalarının hepatit B aşılamasına yetersiz yanıt verebileceği unutulmamalıdır.Vitamin ve mineral eksikliği saptanan hastalarda uygun preparatlarla eksiklik giderilmelidir.
Tedavi edilmeyen çölyak hastalarında uzun dönemde ortaya çıkabilecek ciddi hastalıklar ince barsak adenokanseri ve bir tür ince barsak tümörü olan ve lenfoma olarak adlandırılan bir hastalıktır. Çölyak hastalığı olanlarda incebarsak kanseri ve lenfoması görülme sıklığı normal bireylere göre üç misli daha fazladır. Sıkı diyet uygulanan vakalarda lenfomaya dönüşüm engellenebilmektedir. Lenfoma gelişen vakalarda kemoterapi gerekebilir.